Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından millete sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Halkın Miraç Kandili’ni tebrik eden Erdoğan, “Hayatımızın hayır, hasenat, ibadet ve bereketini çoğaltması dileğiyle bir kez daha milletimizin ve İslam aleminin Leyle-i Miracı’nı tebrik ediyorum. Dün eski başbakanlarımızdan Milli Görüş Hareketi kurucusu, devlet adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın 11. yıl dönümüydü. Bu vesileyle merhum Erbakan hocamızı rahmetle, minnetle, hasretle yad ediyoruz. Hocamızın sanayide, teknolojide, tarımda, ilimde her alanda bağımsız, güçlü, müreffeh Türkiye özlemi doğrultusunda verdiği mücadeleden aldığımız ilhamla bugün de yolumuza devam ediyoruz. Rabbim hocamızı cenneti ve cemaliyle müşerref eylesin diyoruz” dedi.
28 Şubat gününün yakın tarihte bir başka anlamı ve sembolü olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin 28 Şubat 1997 tarihinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan darbeler silsilesinin yönetimleri itibarıyla post modern diye tabir edilen yeni bir yüzü ile karşılaşmıştır. Dayatmaların yapıldığı, diğer taraftan gövde gösterisi için tankların sokaklarda yürütüldüğü, öte yandan hükümetin ağır baskılarla istifaya zorlandığı 28 Şubat darbesi tarihimizin kara sayfalarından biri olarak zihinlere kazınmıştır. Kimi siyasetçilerin yanı sıra bürokrasinin, medyanın, iş dünyasının, sivil toplum kuruluşu görünümlü darbe şakşakçılarının desteği ile ortaya çıkan 28 Şubat vakası, daha önceki ve sonraki tüm benzer olaylar gibi zaman içinde milli irade tarafından elbette tasfiye edilmiştir. Türkiye’yi köken, mezhep, meşrep, hayat biçimi, siyasi görüş gibi fay hatları arasına sıkıştırıp felç etmeyi amaçlayan bu girişimin müsebbipleri önce mahşeri vicdanda, sonra da hukuk önünde yaptıklarının hesabını vermişlerdir. Eşine az rastlanır bir kibirle, hoyratlıkla, pervasızlıkla yürütülen 28 Şubat sürecinde yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünenlerin hesap günü gelip çattığında sergiledikleri zavallılık ibreti alemliktir. Daha sonraki tarihlerde aynı niyetlerle yayınlanan 27 Nisan 2007 bildirisinin, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin de milli irade tarafından anında cevaplandırılarak adeta boğulmuş olması ülkemizde bir devrin kapandığının işaretidir. Türk Silahlı Kuvvetleri artık darbe ile, cunta ile, bildiri ile değil, sınırlarımızı korumadaki sınır ötesi harekatlarındaki bölgesel ve küresel güvenlik krizlerindeki güçlü duruşu, başarıları ve etkisi ile gündem olmaktadır” dedi.
Türkiye’nin son bir asrında milli mücadele ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki en büyük askeri başarılarını bu dönemde elde ettiğine dikkat çeken Erdoğan şöyle konuştu:
“Suriye’deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları, Libya’daki meşru yönetime verdiğimiz destek, Karabağ’ı ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer almamız, ülkemizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tarihine altın harflerle geçen zaferlerdir. Dört bir yanımızda yaşanan krizler, TSK’mızın tüm gücü, imkanı ve vaktiyle vatan savunması, milletin menfaatlerinin korunması, devletin gücünün artırılması hususundaki görevlerine odaklanmasının ne kadar hayati, ne kadar isabetli, ne kadar elzem olduğunu göstermiştir. Ordusu devletinin ve milletinin emrinde olmayanların kendi içinde birliğini, beraberliğini sağlayamayanların sonuçta hem istiklallerini hem geleceklerini kaybettikleri bir dönemde Türkiye siyasi, ekonomik, diplomatik olarak yükselen bir güç sıfatıyla dünyadaki yerini almıştır.”
“Temennimiz, ülkemizdeki darbelerin ve darbe girişimlerinin siyasi ve sosyal ayağını teşkil eden kesimlerin de bir an önce aynı idrak düzeyine ulaşmaları, aynı yerli, milli sivil, vizyoner yaklaşıma kavuşmalarıdır” diyen Erdoğan, “Maalesef 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ve sonrasında yaşadıklarımız bu kesimlerin henüz ülkemizin ihtiyacı olan demokratik olgunluğa ulaşamadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlarımızın inancıyla ve inancının sembolleri olarak gördüğü değerleriyle mücadelesini aksi yöndeki tüm iddialarına veya şovlarına rağmen bilinç altlarında halen sürdürenler var. Bunların ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerine ilişkin pek çok emareye hem milli mesellerde hem siyasi ve sosyal tartışmalarda sıkça rastlıyoruz. Darbelerle, vesayetle, uluslararası operasyonlarla netice alma dönemi kapandığı için ülkemizde milli iradenin desteğini kazanma, halkın rızası ile yönetime gelme dışında bir yol, yöntem, usul kalmamıştır. Tek parti faşizmi, darbe ve cunta dönemi alışkanlığı ile milleti tehdit ederek proje ürünü hesaplarla yola çıkarak ham hayaller peşinde koşanların sonu hüsrandır. Benzer hesapların geçmişte de çok yapıldığını, ama hepsinin akıbetinin de hüsranla neticelendiğini hatırlatmak isteriz. Üzerinden çeyrek asır geçen 28 Şubat darbesinin muhasebesinin bize verdiği mesajlar işte bunlardır” dedi.
Türkiye’nin bölgesinde barışı, huzuru, esenliği isteyen bir ülke olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu tavrımızı Irak ve Suriye’den Kafkaslar ve Karadeniz’e, Akdeniz’den Balkanlara kadar her yerde her hadisede gösterdik. Karadeniz’in kuzeyindeki krizde de her ikisini de dost olarak gördüğümüz Ukrayna ve Rusya’ya aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözmeleri çağrısında bulunduk. Bu telkini yaptık. Bu konuda arabuluculuk teklifi dahil gösterdiğimiz samimi gayretin şahidi bizzat Ukrayna ve Rusya liderleridir. Yine bu süreçte barış ve istikrarın temini için çok yönlü diplomatik girişimlerimizi kesintisiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Maalesef sonuçta korkulan oldu ve 24 Şubat’ta silahlar patladı. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasından dolayı gerçekten üzüntülüyüz.
NATO Liderler Zirvesi başta olmak üzere her platformda ülkemizin bu meseleye bakışını ifade etmeye devam ediyoruz. Bölgedeki durumun yaygın fiili çatışmaya dönüşme ihtimalinin belirdiği 12 Şubat’tan itibaren Ukrayna’daki 20 bin vatandaşımıza diplomatik misyonlarımıza kayıtlı iletişim numaralarını arayarak ikazlarımızı yaptık. Bununla kalmadık, 22 Şubat’ta özellikle Ukrayna’nın doğusundaki vatandaşlarımıza süratle bölgeden ayrılmaları çağrısında bulunduk. THY geniş gövdeli seferleriyle Ukrayna’dan ayrılmak isteyen vatandaşlarımıza ve diğer ülke vatandaşlarına gereken imkanları sağladık” diye konuştu.
“Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız, Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir”
Ukrayna’da hava trafiğinin kapanması üzerine çatışmanın ertesi gününden itibaren de otobüslerle tahliye işleminin başlatıldığını ifade eden Erdoğan, “Çeşitli şehirlerdeki vatandaşlarımızı trenlerle önce Romanya’ya götürecek, ardından ülkemize getirecek bir çalışmanın da içindeyiz. Tahliye talebinde bulunan dost ve kardeş ülke vatandaşlarına da her türlü desteği veriyoruz. Halen Ukrayna limanlarında bulunan Türk bayraklı gemilerimizle ülke topraklarındaki tırlarımızın durumlarını da yakından takip ediyoruz. Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız, Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir. Gelişmelere ve taleplere göre çeşitli kanallardan tahliye işlemlerini sürdüreceğiz. Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Biz hep söylediğimiz gibi biz Ukrayna’nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz. İki ülke arasındaki krizin başından beri Avrupa’nın ve Amerika’nın sergilediği kararsız tutumu ve bilhassa da 24 Şubat sabahından beri takınılan dirayetsiz tavrı ibretlik bir vaka olarak kayıtlarımıza aldık. Gerçi bunlar bizim geçmişte kendi sınırlarımız tehdit altındayken zaten tecrübe ettiğimiz hususlardı. Ukrayna krizinde tekrar teyit etmiş olduk. Bu süreçte bizim için önemli olan kendi duruşumuzdur. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği başta olmak üzere içinde yer aldığı kurumlar ve ittifaklar çerçevesindeki sorumluluklarını bugüne kadar harfiyen yerine getirmiştir. Bundan sonra da yerine getirecektir” dedi.
“Ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz”
Türkiye’nin kendi milli çıkarlarından ödün vermeyeceğini vurgulayan Erdoğan şunları söyledi: “Bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. Uğradığımız onca haksızlığa, maruz kaldığımız çifte standarda rağmen siyasi, ekonomik, askeri ittifaklarımızdan vazgeçmiyoruz. Bunun için insani hassasiyetlerimizi diğer mülahazaların üzerinde tutuyor, Suriye başta olmak üzere bölgemizin her köşesinden gelen onca sığınmacıyı tüm sıkıntılara rağmen barındırmaya devam ediyoruz. Bunun için Afrika’dan Güney Amerika’ya tüm mazlum coğrafyalarla ilişkilerimizi sıkı tutuyor, bizden yardım isteyen, ihtiyacı olan hiç kimseyi, hiçbir devleti yüzüstü bırakmıyoruz. Dış politika vizyonunun anlamını ve etkisini görmek için bu ülkeye dışarıdan bakabilme ferasetini görmek gerekiyor. Yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, cehaletle belki günlük siyaset yürütülebilir ama Türkiye’nin ve Türk milletinin yüksek çıkarları anlaşılamaz, savunulamaz, geliştirilemez. Bölgesinin ve dünyanın yükselen gücü Türkiye’nin 2023’e, 2053’e uzanan yolculuğuna en küçük bir katkısı olmayanlardan en azından milli meselelerde serinkanlı bir yaklaşım takınabilmelerini bekliyoruz. Milletimizin ihtiyacı, ülkemizin istikametini 1990’lara döndürecek değil 2053’lere çevirecek liderlerdir, yönetimlerdir, programlardır. Ülkemizin sonraki dönemdeki tüm sınamaları gibi Karadeniz’in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türkiye artık siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbari altyapısıyla kendi politikalarını üretecek ve uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlettir. Hiçbir ittifakın, hiçbir işbirliğinin sağladığı avantajlardan vazgeçmeden kendi göbeğimizi kendimizin keseceği, ihtiyacımız olan tüm araç gereci üretebileceğimiz bir yapı kurana kadar durup dinlemeden çalışacağız” diye konuştu.
Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma kurulan güçlü altyapının sağladığı imkanlarla krizleri Türkiye için fırsata dönüştürecek adımları atabilecek durumda olduklarını ifade eden Erdoğan, “Salgın döneminde bunu hep birlikte gördük. Gelişmiş ülkelerin sağlık sistemleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri çökerken, biz hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine izin vermeyen, kaderine terk etmeyen başarılı bir yönetim sergiledik. Küresel ekonomik işleyişin, salgın sürecinde yaşadığı sarsıntının ardından girdiği yeniden yapılanma döneminde ülkemizi öne çıkartarak bu gerçeği tekrar ispatladık. Başlattığımız ekonomik dönüşümün kur ve enflasyon üzerinde yol açtığı olumsuz etkilere rağmen yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazla üzerine bina ettiğimiz kendi modelimizi başarıyla uyguluyoruz. Bu tabloyu kriz ve felaket etiketiyle sunmaya çalışanlar, aynı taktiği geçmişte de defalarca denemişlerdir. Ülkemizde gezi olaylarından beri yaşanan hiçbir hadisenin doğal dinamiklerin ürünü olmadığını, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yükselişinin önünü kesme amacı taşıdığı inkar edilmez bir gerçektir. PKK’sından DEAŞ’ına, FETÖ’süne kadar tüm terör örgütleri sinsi bir planlama ve taktikle aynı gaye ile üzerimize salınmıştır. Uzunca bir süredir maruz kaldığımız gizli ve açık nice ambargo, tuzak sanayimizi, teknolojimizi, ihracatımızı, ekonomimizi baltalama girişimi hep büyük ve güçlü Türkiye’nin ayağına çelme takma çabasından kaynaklanmaktadır” dedi.